Kayıtlar

Nisan, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Teyzeler!

Resim
Teyzeler... Annenizin kardeşi olan teyzeler değil... Gerçek teyzeler... Her yerde olan teyzeler... Otobüs, minibüs, metro ve metrobüs... Teyzeler... Son zamanlarda hep aynı kabusu görüyorum. O rüyaları bilirsiniz. Yatağınızdasınız. Ama ne uyuyorsunuz ne de uyanıksınız. Tam araftasınız. Ben de birkaç gecedir kendimi bu halde buluyorum. Yataktayım. Uyanığım ya da uyuyorum. Vücudumu kaldıramıyorum. Odamın ucunda bir teyze beliriyor. Elinde bazen bir çocuk, bazen bir çanta. Çok uzaklardan bir ses duyuyorum;  "Tüüü, yazık sana! İnsan yer verir. " Sonra  yatağımdan  kaldıramadığım vücudumu birden kaldırıyorum. Ayağa kalkıyorum. Teyze yerime yatıyor. Ben ise ayakta uyumaya devam ediyorum. Üstelik bir teşekkür bile etmiyor. Toplu taşıma araçları kullananlar bilirler. Toplu taşıma araçlarının gerçek sahipleri belediyeler değildir. Her yolcunun çekindiği, herkesin korktuğu teyzeler; toplu taşıma araçlarının gerçek sahipleridir. Çünkü bir toplumun gelişm

Kulak Burun Dalak

Resim
Doktor olmak gerçekten çok zor bir hadise. Doktorların yaşadığı sıkıntıların yanında iyi maaş aldıkları da toplumun diline pelesenk (bu kelimeyi hep kullanmak istemişimdir) olduğu biliniyor. Doktorları çok seviyoruz ve hiç sevmiyoruz. Arası yok gibi.  Benim ilgimi doktorların uzmanlık alanları çekti. Geçen gün endoskopi çektirmek için dahiliye uzmanına göründüm. Bir ara göründüğüm söyleniyor. Yani öyle anlatıyor. Bazı bazı doktora görünüyormuşum. Hasta olduğumu yazıdan da anlamışsınızdır. Midemde bir sorun var. (Gaaaark) Pardon!  Doktorla hastalığım üzerine konuşurken, dahiliye doktorunun hangi hastalıkları tedavi ettiğini merak ettim. Daha sonra ufak bir araştırma yaptım. (Araştırma dediğim, google'a yazdım sadece) Dahiliye; sindirim sistemi, böbrek, kalp, akciğer, kan hastalıkları, kanserin tanı ve tedavisi, enfeksiyon, romatizma, alerji vb. hastalıkların tedavisine bakıyormuş. Yazıyı okuyunca şok oldum. Ortada büyük bir haksızlık olduğunu düşündüm. Nasıl olur da diş doktor

O Konuda Düzce'ye Ben de Kırgınım

Resim
Hafta sonu Düzce Akçakoca'ya tatile gittim. Doğal bir ortam vardı. Akçakoca, yeşili ve mavisi bol olan, Karadeniz'e kıyı güzel bir yer. (Not: Karadeniz'de dağlar kıyıya paralel uzanır.) Aslında her şey yerli yerinde ve rahattı. Tabi bu güzel düşüncelerim Akçakoca'dan ayrılırken son buldu. Akçakoca'dan otobüsle ayrılmak zorundaydım. Terminale gitmek için ise halk otobüsüne binmem gerektiğini, köşede duran sinirli bakkaldan öğrendim. Neye sinirli olduğunu bilmiyorum bu arada. Kardeniz insanında gereksiz bir sinirlilik hali mevcut. Sorulan soruların hepsine çatık kaşlarla cevap vermek zorunda hissediyorlar. Hatta bu durumu en iyi horon oynayanlara bakarak anlayabilirsiniz. Bir insan niye dans eder? Keyif almak için. Ama horon oynayan Karadenizlilerin takındığı ciddi ve sinirli ifade yüzünden; ben horon oynayanların acı çektiğini düşünmeye başladım. Çok ciddiler. (Bu arada Karadenizliyim.) Girdim sinirli bakkala ve terminale gidecek olan halk otobüsüne binmem gerekt

Binlerce Dansöz Var

Resim
90'larda yaşayan herkes bilir. Eskiden (ev telefonlarının yoğun kullanıldığı dönemde) kötü bir haber geleceği zaman telefon acı acı çalardı. Gecenin 3'ünde telefon acı acı çalıyorsa, biz biliyorduk ki; ya cenaze olmuştu, ya kaza olmuştu. Telefonun melodisi ya da tınısı değişmiyordu elbette. Ama o acı haberde ne varsa acı acıydı işte. Yaklaşık 1 ay önceydi. Saat gecenin 3'üydü. Telefonum çalıyordu. Melodisi Serdar Ortaç'tan  "Binlerce dansöz var " olduğu için, gayet eğlenceli bir şekilde çalıyordu. Uyuyor olmama rağmen müziğin de etkisiyle oynayarak uyandım. O kadar mutluydum ki; o an her şeyi bırakıp bir sahil kasabasına yerleşebilirdim. Telefonu hemen açmak yerine müziği sonuna kadar dinleyip, şarkıdan tad almak istedim. Dinledim de...  Neden sonra telefonumu açtım. Yüzüm öyle gülüyordu ki; ağzım şakaklarımdaydı. Arayan arkadaşımdı. Birden  "olm xxx (şahıs) kaza geçirmiş, durumu ağır "  dedi. Pat diye gerçeği yüzüme vurdu. Ben öylece kalakalmışt