Gardiyan (Hikaye)
- Dur vurma dur!
- Geç içeri densiz!
- Ben sana ne yaptım?
- Bana yapman gerekmiyor, kıza tecavüz edip öldürmüşsün.
- İftiraaaa...
- Eminim...
Gardiyan, 23 yıl hüküm giymiş Fatih’i hücresine copuyla
döve döve getirdi. Kendisinin de bir kızı olması dolayısıyla; genç bir kıza
önce tecavüz eden sonra da onu öldüren bu aşağılık heriften nefret ediyordu.
Öyle ki; her yerini morartmıştı.
Hücrenin kapısında Fatih’i ensesinden tuttu ve sağlam bir
tekmeyle içeri attı. Beslediği kin bir türlü geçmiyordu ve hücreye girip
vurmaya devam etti.
- Seni adi düzenbaz, aşağılık herif... Gencecik kızdan ne
istedin lan, ne?
Cop darbelerine iyice tepkisiz kalan Fatih, yarı baygın
vaziyette ‘ben yapmadım’ diye sayıklıyordu. Suçlunun bayıldığını gören gardiyan
-biraz da korkudan olacak- olduğu yere bıraktı ve kapıya doğru yöneldi.
- Sizin gibileri idam etmek gerek idam...
Bağıra bağıra hücrenin kapısını sertçe kapattı.
Fatih, baygınlığı geçmeye başlayınca yavaş yavaş
gözlerini açtı. İçerisi karanlık ve buz gibiydi. Etrafına bakınmaya başladı.
Her tarafı düzensiz taşlarla örülmüş kötü bir kokuya sahip iğrenç bir yerdi.
Tam önünde bir elin girebileceği ufak dikdörtgen bir aralığı olan demir yığını
kapı vardı. Kapının hemen yanında üstünde pislikleri duran çok eski bir klozet,
paslanmış bir lavabo... Fatih arkasına döndü ve üst üste iki adet ranza gördü.
Ayağa kalkıp ranzaya doğru yaklaştığında büyük bir heyecan yaşadı. Çünkü üst
ranzada biri uyuyordu. 23 yıl yatacağı bu hücrede yalnız değildi.
Üst ranzada yatan adamı karanlıktan seçemiyordu. Biraz
yaklaştı ve hırıltılı nefesini duydu. Kendi kendine düşünmeye başladı.
- Acaba iyi biri mi? İyi biri olsa burada işi ne? Ya bana
zarar verirse? O da benden mi korkuyor? Sonuçta ben bir katil olarak buraya
geldim.
Fatih’in mırıldanmaları devam ederken üst ranzada duran
adam uyanmaya başladı. Fatih irkilerek birkaç adım geri attı. Konuşmak için
önce davrandı.
- Selam!
- Hı? Sen kimsin be?
- Fatih ben, buraya tıktılar beni...
- Hadi ya, çok dövdüler mi?
- Seni de dövmüşler miydi?
- Çok, sağ ayağım aksak kaldı. Bazen her gün üst üste
dövdükleri oluyor. Rıza ben.
Rıza yatağından doğruldu, ayaklarını aşağı sarkıttı ve
elini Fatih’e uzattı. Yatağından doğrulan Rıza’nın yüzünü seçebiliyordu. Sakalı
ve bıyığı düzensiz, sarkan tişörtünden zayıflığı belli olan, uzun ve ince yüzlü
30-35 yaşlarında bir adam Fatih’e gülümseyerek elini uzatmıştı. Bu iyi niyetle
gelen adamı geri çevirmek istemedi ve elini sıkarak gözlerine baktı.
- Ne yaptın Rıza?
- Tecavüz...
- Demek beni bu yüzden buraya koydular.
- Sen de tecavüz değil mi?
- Öyle ama ben bir şey yapmadım.
- Bana kalsa ben de yapmadım.
- Peki bu gardiyanın bizimle derdi ne?
- Onun 17 yaşında kızı vardı. Tecavüz edip öldürdüler. O
da hırsını bizden çıkarıyor. Haklı olduğu için ben pek ses etmiyorum.
- Yazık...
Birbirlerini suçsuz çıkartarak konuşmaya devam
ediyorlardı. Fatih biraz daha rahatlamıştı. Yediği coplar yüzünden vücudunun
her yeri ağrıyordu fakat Rıza ile konuşurken pek de aldırış etmiyordu. Rıza’ya
yaşadığı tecavüz olayının nasıl üstüne kaldığını anlatıp her seferinde onay
bekliyordu. Rıza da aynı olayları yaşadığından bahsedip durdu. Belki iki, belki
üç saat birbirlerine tecavüzden bahsettiler. Kendilerinin de onaylamadığını ve
asıl suçluların dışarıda olduğunu söylediler.
Fatih, Rıza ile konuşmasına dalmış ve her şeyi unutmuştu.
Kapı tarafından çan sesini andıran bir ses geldi. Fatih arkasına döndü ve sesin
geldiği yere kısık gözleriyle baktı. Kapının ışık süzülen dikdörtgen aralığı
birden karanlık oldu. Kapıya doğru yaklaştığında o aralıkta çok da seçemediği
iki göz gördü. Gardiyan öylece durmuş Fatih’i izliyordu.
- Kimle konuşuyorsun lan sen iki saattir.
- Rıza’yla efendim.
- Rıza kim?
Fatih eliyle ranzayı işaret ederek;
- İşte hücre arkadaşım.
Gardiyan hemen aralıktan çekildi ve kapıdan ses geldi.
Fatih kapıya dikkat kesildi ve birkaç adım geri attı. Kapı yavaş yavaş
açılıyordu. Kapı açıldıkça içeri dolan ışık, Fatih’i rahatsız etmeye yetmişti.
Elleriyle gözüne siper etti.
Kapı açıldığında gardiyan öylece Fatih’e bakıyordu. Sonra
içeri girdi. Copu havaya kaldırarak şiddetle bakmaya başladı.
- Kim oğlum Rıza? Nerden çıkarıyorsun?
Fatih, gardiyanın dalga geçtiğini düşünerek arkasını
döndü ve;
- İşte bura...
Sözünü bitiremeden kalakaldı. Çünkü arkasında kimse
yoktu. Daracık hücrenin sağına soluna göz gezdirdi. Yine kimse yoktu.
- Nereye gitti bu adam, vallahi buradaydı.
Gardiyan copu suçlunun dizine sertçe vurdu. Söylene
söylene Fatih’i dövüyordu. Ne de olsa bir tecavüz suçlusuydu ve dövülmeyi hak
ediyordu. Üstelik bu tecavüz suçlusu deliydi. Birileriyle konuştuğunu sanan bir
deli.
Gardiyan odadan ayrıldı ve kapıyı belinde asılı olan
anahtarlarıyla kilitledi. Az ileride duran masasına doğru yöneldi. Sandalyesini
kendine doğru çekerek oturdu, şapkasını çıkarıp masaya koydu ve biraz soğumuş
olan çayından bir iki yudum aldı. Gardiyan oturduktan 3-5 dakika sonra telefon
çaldı ve arayan hapishanenin müdürüydü. Gardiyanı acilen odasına çağırmıştı.
Müdürün odasının önünde öylece beklemeye başladı.
İçeriden birileri çıktı ve müdür odasında tek kalmıştı. İçeriden tok bir ses
ile seslendi.
- Faik gel oğlum.
İçeri giren Gardiyan Faik şapkasını çıkardı ve ellerini
önünde kavuşturdu.
- Buyurun Müdür bey!
- Oğlum, devamlı hücreye giriyormuşsun, demin
arkadaşların geldi söyledi. İki de bir o hücrede işin ne.
- Oraya Fatih’i yerleştirdik ya efendim.
- Fatih kim?
- Hani 23 yıl ceza yemiş olan, kıza tecavüz etmiş ve sonra
öldürmüş ya; o işte...
Müdür şaşkınlıkla Gardiyan Faik’e baktı ve söylediklerine
anlam veremedi. Hemen telefonuna sarıldı.
- Alo, evladım şu hücreye kimseyi koyduk mu? Hayır mı?
Bir girin kontrol edin kimse var mı? Yok mu? Tamam anladım.
Müdür telefonu kapatırken Faik’e baktı.
- O hücrede kimse yokmuş.
Yorumlar
Yorum Gönder